Son kırk yılda Türkiye ekonomisi, neredeyse her on yılda bir kur şokuyla sarsıldı: 1994, 2001, 2018 ve 2021… Her biri farklı nedenlerle, ama aynı sonuçlarla: yüksek enflasyon, daralan büyüme, artan dolarizasyon.
2023 sonrası başlayan “rasyonelleşme” süreciyle birlikte faizler %8,5’ten %45’e çıkarıldı, rezervler yeniden toparlandı, CDS 290’a geriledi. Ancak fiyat istikrarı hâlâ arayışta; enflasyon %33,3, TCMB faizi %40,5. Kredi faizleri %60’a dayanmış durumda, yatırım iştahı zayıf.
Türkiye’nin üretim yapısının %65’i ithal girdiye dayanıyor. Bu nedenle “ürettikçe döviz harcayan” bir model hâkim. Özel sektörün dış borcu 163,8 milyar $, bunun 92 milyarı kısa vadeli. Mevduatların %40’ı hâlâ döviz cinsinden.
2026–2028 için üç senaryo öne çıkıyor:
• İyimser: TL güçlenir, enflasyon %12’ye iner, USD/TL 49 olur.
• Baz: Mevcut politika sürer, USD/TL 49,9’a çıkar.
• Kötümser: Mali disiplin bozulur, USD/TL 60’a ulaşır.
Sonuç olarak Türkiye’nin dövizle dansı, artık “değerle barış”a evrilmek zorunda. TL’nin değeri, üretim gücü + kurumsal güven + dış denge formülüne bağlı. Bu üç sacayağı oturduğunda, kur artık korkulan değil, yönetilen bir değişken olabilir.