Yıllardır farklı coğrafyalarda projeler üreten bir yapımcı olarak gözlemlediğim en çarpıcı gerçek şu: Türk girişimciliği, gittiği her yerde yalnızca üretim değil, güven inşa ediyor. Fas’ta bir fabrika açan Türk yatırımcı, aynı zamanda yerel halkla kültürel bağ kuruyor. Kazakistan’da bir lojistik merkezi kuran Türk şirketi, bölgesel kalkınmaya katkı sunuyor. Almanya’da hizmet sektöründe büyüyen Türk markaları, entegrasyonun ve çok kültürlülüğün sembolü haline geliyor.
Bu başarı, tesadüf değil. Türk iş dünyası, artık küresel rekabetin dilini konuşuyor. Yerel dinamikleri okuyan, uzun vadeli ortaklıklar kuran ve sosyal sorumluluğu iş modeline entegre eden bir anlayışla hareket ediyor. Bu yaklaşım, Türkiye’nin yumuşak gücünü artırıyor; diplomatik ilişkileri derinleştiriyor.
Özellikle Afrika ve Orta Asya’da gözlemlediğim bir başka önemli unsur ise Türk iş insanlarının “sessiz diplomasi” rolü. Büyükelçiliklerin ötesinde, sahada çalışan bu insanlar; Türkiye’nin itibarı için en etkili temsilcilerden biri haline gelmiş durumda. Onlar, birer kültür elçisi gibi davranıyor; iş yaparken aynı zamanda gönül köprüleri kuruyor.
Bugün geldiğimiz noktada, Türk iş dünyası artık sadece bölgesel değil, küresel bir aktör. Bu yürüyüşün sürdürülebilir olması için medya, akademi ve kamu kurumlarının bu başarıyı daha görünür kılması gerekiyor. Çünkü bu sadece bir ekonomik hikâye değil; Türkiye’nin dünyaya açılan yüzünün hikâyesi.
Kıtaları birleştiren bu vizyon, yalnızca ticaret değil; kültür, güven ve ortak gelecek inşa etme vizyonudur. Ve bu vizyonun taşıyıcısı, Türk iş dünyasının cesur ve vizyoner insanlarıdır.
Orhan Dörter
Uluslararası Yapımcı & Yönetmen